28 Ağustos 2008 Perşembe

Match Point


Hayatta şans faktörü daha güzel anlatılamazdı. Topun filenin ne tarafına düştüğü hayatınızı tamamen değiştirebilir, işin kötüsü bunun bu kadar basit olduğunu çoğu zaman kabullenmek istemeyiz bazen top hep kendi sahanıza düşer ama maçı kazanırsınız, kimileri de ne kadar sert servis atarsa atsın maç sayısını asla alamazlar.

Woody Allan’ın filmde Dostoyevski'nin Suç ve Ceza’sına ve Karamazof Kardeşlere bir gönderme var. Yalnız bas karakterin Suç ve Ceza okumasıyla ilgili değil tabii. Filmin bas karakteri de Raskolnikov gibi, bir cinayet işlemiştir.. bunun nedeni de görünürde olduğu gibi maddi sebeplere dayanır. Fakat Dostoyevski’nin Suç ve Cezasında, Raskolnikov’un bunu yapma nedeni biraz sisteme karşı olmayla alakalıdır.. filmde ise, cinayeti isleyen bas karakter bunu yapar çünkü sistemin bir parçası olmak istemektedir, hatta olmuştur da. Bu konumunu devam ettirmesi ise işleyeceği cinayete bağlıdır. Bununla birlikte filmdeki bas karakter de, cinayeti islerken ek olarak bir cinayet daha işlemiştir, tıpkı Raskolnikov gibi yalnız şöyle bir fark da vardır ikisi arasında raskolnikov vicdanına yenik düşerken, filmdeki karakter cinayetten sonra, vicdanıyla yüzleşse de bu savaştan galip çıkar..

Tempo bakımından zaman zaman başarılı bir şekilde adeta vites değiştirdiği film. Özellikle gerilimin arttığı sahnelerde karakterlerin ne yapacağının tahmin edilememesi, tekrar düşünmemize neden olmaktadır. Oyuncular arasında da ben bu isi beceremiyorum, kabiliyetsizin allahiyim diye bağıran kimse yoktu..nitekim Londra’yı fona yerleştirmiş, Londra’nın aristokrat kesimini ve onların o çok pahalı ama rutin hayatlarını (insan bütün hayatini en lüks localarda opera/bale/tiyatro izleyerek, sergi gezerek, tenis oynayarak geçirirse bunlar özelliklerini yitiriyor sanki) bir kefeye koyuyor, Amerikalı acayip aktristi -Scarlett Johansson oluyor pek tabii bu- diğer kefeye... Sonrası bir tenis maçı misali devam edip giden olaylar... ask üçgenleri... çekici Londra görüntüleri... sloane square'de tiyatroda seçmelerine gidiyor mesela acayip aktrisimiz.. bir de big ben çekimi var ki ısrarla kulenin saatini göstermemiş Allen bey gülümseyerek izledim, zamanında kardeşimi aynen böyle big ben önünde, saati göstermeden çektiğim kareyi hatırladım çünkü!!

Ve yüzük tenis topu gibi fileye çarpıp kendi sahasında düştüğünde maçı kaybettiğini düşündük ama sayıyı veren taraf maçı kazandı.

2 yorum:

delikanlı dedi ki...

bloğun hayırlı olsun:)
Güzel bi film uzun süredir listemde,yazın iyi oldu,yarın izleyeyim ben şunu

kişisel depresyon anları dedi ki...

fellini, bergman'ı kaldıran ruhum nedense Allen'i bir türlü kabullenemedi. Filmin ilk on dakikasında uyutuyor beni. Her ne kadar Mactch Point öyle değil desen de hala ön yargılıyım. bakalım ne zaman izleyebileceğim...